İktidar İçin Değişim

HEDEFİMİZ PARTİMİZDE VE ÜLKEMİZDE DEĞİŞİM!

Ülkemiz için ortaya koyduğumuz tüm bu hedefleri gerçekleştirmenin, halkımızın sorunlarını çözebilmenin, yüzleri güldürmenin, gençler için umut olabilmenin yolunun Partimizin iktidar olmasından geçtiğine inanıyoruz. Bunun yolu da CHP’nin kendi içindeki değişimindedir.

Bu kararlılık ve inançla Cumhuriyet Halk Partisi’nin değişim, dönüşüm ve yenilenme yolculuğuna çıktık. Bu yolculuğu partililerimizle ve gelecekten kaygı duyan yurttaşlarımızla birlikte inşa edecek, ortak akıl ve emekle tamamlayacağız.

Nasıl bir değişim?

Değişim yaklaşımı indirgemeci değil kapsayıcı olmalıdır, ayrıştırıcı değil birleştirici olmalıdır. Sadece kişiye, kişilere, tüzüğe, programa odaklı değil; hepsini birden kapsayacak bir büyük yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu anlayış, partimizin Genel Başkanına veya Genel Başkanımızın eski çalışma arkadaşlarına haksızlık yapıldığı endişelerini bertaraf edecektir. Bu anlayış aynı zamanda, değişimin yazılı metinlerin değişikliği ile sınırlı olacağı kaygısını da ortadan kaldıracaktır.

Güçlü ve umut veren bir değişim için partinin lideri, kadroları, yönetim biçimi, örgüt yapısı, siyaset yapma tarzı ve söylemi, program ve tüzüğü yenilenmelidir. Partinin seçilmiş kurullarına işlevlerini geri kazandıran ve onları güçlendiren düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Öncelikle, tüzükteki yetki ve sorumlulukları bazen aşan, bazen aşındıran yönetim anlayışı toptan terk edilmelidir.

Güçlü ve umut veren gerçek bir değişim için partinin lideri, kadroları, yönetim biçimi, örgüt yapısı, siyaset yapma tarzı ve söylemi, program ve tüzüğü yenilenmelidir.

Değişimle ülkede demokrasi ve özgürlüklerin baş savunucusu olan partimizin içinde de demokrasi, demokratik değerler ve fikir özgürlüğü hakim kılınmalıdır.

Değişim vakit kaybetmeksizin başlamalıdır. İçinde bulunulan kongreler süreci, mümkün olan en kısa zamanda Olağan Kurultay’ın da yapılmasıyla tamamlanmalıdır. Partinin yeni kadrolarıyla bulacağı taze kan ve yeni söylemin yaratacağı heyecan yerel seçimlerin itici gücüne dönüşmelidir. Yaklaşmakta olan yerel seçimlerin önemi ortadadır. Değişimin yaratacağı moral ve umut, kazanmanın en büyük güvencesi olacaktır. Bugün yitirildiği konuşulan siyasi ve toplumsal ittifak kapasitesi böylece geri kazanılacaktır.

Değişimle birlikte partiye kitlesel bir yönelim ve yoğun üye katılımları öngörülmelidir. Bu, korkulması, endişe edilmesi, tedbir alınması değil özgüvenle ve etkin yönetilmesi gereken olumlu bir süreçtir.

Parti yönetimi, değişim sürecini tüzüğün bazı maddelerinin değiştirilmesi ve parti programının basit ve yalın bir dille yazılması olarak tanımlamaktadır. Tüzükte ve programda daha demokratik ve olumlu yönde yapılacak tüm değişikliklere katkı vermek kararlılığındayız. Ancak, seçim ya da kurultayların baskısı altında sağlıklı, sakin, objektif bir yapısal dönüşümün koşullarını yakalamanın olanaksız olduğu gerçeğinin de bilincindeyiz. Bu nedenle, bu temel metinlerdeki kapsamlı değişimin geniş bir tartışma ortamında gerçekleşmesi güvence altına alınmalıdır. Hem teorik hem örgütsel katkılarla gerçekleştirilecek tüzük ve program kurultayları, yerel seçim takviminden hemen sonra, 2024 yılı içinde gerçekleştirilmelidir.

Hangi fikri kaynaklarla değişim?

Parti içi kurumların, karar ve yönetim organlarının işlevsiz kılınması, siyasal yetki ve sorumluluğu olmayan danışmanlık kurumunun partinin kurumsal yapısının yerine geçmesi, partimizi bir bütün olarak etkisiz ve işlevsiz hale getirerek zayıflatmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin, şartlar ve gerekçeler ne olursa olsun kayıt dışı siyasete teslim olması kabul edilemez. Kurumsal yönetim ve iş yapma biçimi, güçlü kurumsallaşma başarının ön koşuludur. CHP tüm kurul ve organlarıyla diri, canlı ve güçlü olmak zorundadır.

Bugünün iş yapma biçimi aynı zamanda siyasetsizleşme sorununu da ortaya çıkarmaktadır. Partimiz kendi ideolojisi ve hedefleri doğrultusunda siyaset yapmak yerine, siyasi sorumluluğu olmayan atanmışların ya da liderin anlık algı ve düşünceleriyle ilerleyen dağınık bir görüntü vermektedir. Bu dağınık görüntü, seçmen gözünde partinin ülkeyi yönetebilme kapasitesine dair güveni zedelemektedir. Bu durum aynı zamanda parti kadrolarının kendilerini siyaset dışı hissetmelerine yol açmaktadır.

Kurucu değerlerimizi temsil eden Atatürk İlkeleri ve Altıok Programına bağlılığımız tarihsel birikimimize duyduğumuz saygının ifadesi olduğu gibi, özgüvenli siyasetin temeli, geleceğimize ışık tutan bir rehber ve doğru yolu gösteren pusulamızdır.

Partimiz kiminle duracağına, kimin karşısında, kimin yanında duracağına değil; öncelikle nerede duracağına karar vermeli ve kendini doğru tarif etmelidir. AKP’nin bazen kimlik, bazen mezhep siyasetiyle geçmiş travmaları hatırlatarak, fay hatlarının üzerinde tepinerek uyguladığı propaganda, ancak özgüveni yüksek ve nerede duracağını tarif etmiş Cumhuriyet Halk Partisi’nin ortaya koyacağı cesur politikalarla yıkılabilir.

Kurucu değerlerimizi temsil eden Atatürk İlkeleri ve Altıok Programına bağlılığımız tarihsel birikimimize duyduğumuz saygının ifadesi olduğu gibi özgüvenli siyasetin temeli, geleceğimize ışık tutan bir rehber ve doğru yolu gösteren pusulamızdır. Bu ilkeler, her türlü politikanın oluşturulması ve tutumumuzun belirlenmesinin temel dayanağı olacaktır.

Bütün ulusal ve uluslararası politikalarımızda Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesi kararlarımızın mihenk taşıdır.

Dünya’da otoriter popülist rejimler güçlenmektedir. Özellikle ülkemizde Tek Adam Rejimi ile egemenlik milletten alınıp Saray’a verilmişken, Cumhuriyetçilik yeni dönemin demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet inancının en güçlü siyasal alt yapısıdır. Cumhuriyetçilik ilkeli siyaset demektir. Kısa vadeli taleplere ve çıkar gruplarının baskılarına teslim olmamaktır. Toplumun uzun vadeli çıkarlarında ısrarcı olan siyasettir.

Dünyada etnik, dinsel-mezhepsel çatışmalar tahrik edilmektedir. Ülkemizde de bizzat iktidar eliyle toplumu bu eksende bölme girişimleri yaygınlaşmıştır. Çağdaş bilimsel eğitimi yok eden uygulamalar, aklın egemen olduğu yeni bir kuşakla geleceği yakalama fırsatını tehdit etmektedir. Buna karşı Laiklik; din ve vicdan özgürlüğünün, çağdaşlaşmanın, toplumsal barışın en önemli güvencesidir.

Emperyalizmin, küresel güçlerin, yerli yabancı çıkar gruplarının ekonomik, siyasal ve kültürel olarak hegemonya kurma çabaları yeni biçimleriyle yüzyılımızda da devam etmektedir. Küresel hegemonyaya karşı Milliyetçilik, ekonomik, siyasal, kültürel anlamda tam bağımsızlık davamızın en önemli dayanağıdır. Milli ekonomiden yabancı sermaye ile ilişkilere, maden ve enerji politikalarından dış politikaya her alanda politik söylemimizi kurarken bu ilke temel çıkış noktamız olmalıdır. Milliyetçilik milli kaynakların imtiyazlı çıkar gruplarına aktarılmasına karşı kamu yararını savunmaktır. Aynı zamanda Atatürk Milliyetçiliği etnik bir temele dayanmayan, ayrım olmaksızın tüm toplumu “vatanseverlik” duygusu çatısı altında birleştiren yurtsever milliyetçilik olup, toplumsal barışımızın da güvencesidir.

Gelir ve servet eşitsizliği toplumda büyük yarılmalara neden olmuş, halk içinde derin bir sınıfsal uçurum oluşmuştur. Eğitimde, sağlıkta eşitsizlik, bölgesel dengesizlikler, fırsat eşitliğinin olmaması, kır ve kent yoksulluğu, orta sınıfın erimesi, toplumsal barışı ve sosyal adaleti temelinden sarsmıştır. Bütün bu risk ve eşitsizlikleri önlemenin yolu Halkçılık ilkesi çerçevesinde yeni üretim ve bölüşüm modelleri yaratmaktan geçer.

Pandemiden sonra bir kere daha, ekonomik ve toplumsal dengesizliklere karşı kamucu müdahalelerin büyük bir ihtiyaç olduğu net olarak ortaya çıkmıştır. Sınıfsal, toplumsal eşitsizlikleri gidermeye yönelik kamucu politikalar, Devletçilik ilkesinin günümüzde güçlü bir şekilde gündemde olacağını göstermektedir. Devletçilik, sosyal adaleti sağlayacak güçlü sosyal devleti oluşturmanın ve kalkınmanın güvencesi olacak üretim dönüşümlerini yaratmanın tek yoludur. Kalkınmacı devletçilik kamu yararını merkezine alır. Verimli ve güvenceli istihdamı hedefler. Üretimde yeşil dönüşümü, teknolojiye eşit erişim ve yaygın kullanımını garanti eden bir yaklaşımı benimser.

Çok boyutlu bir değişim ve dönüşüm çağındayız. Dördüncü Sanayi Devrimi üretimden bölüşüme, iş yapma biçimlerinden yaşam tarzına her alanda hızlı ve köklü dönüşümlere yol açmaktadır. Kentler, yaşam alanları, üretim ilişkileri, eğitim ve sağlığın biçimi, onlara ulaşma imkânları gibi birçok alanda yeni bir bakış açısına ihtiyaç olacaktır. Aynı şekilde örgütlenme biçimleri, siyasal sistemin yeni dönemde demokratik biçimde nasıl kurgulanacağı gibi bir dizi sorun siyasetin merkezinde yer alacaktır. Devrimcilik ilkesi, Atatürk devrimlerini sürdürme kararlılığının yanında bütün bu dönüşüme çağdaş bilim ve akıl süzgecinden doğru çözümleri bulmanın anahtarı olacaktır. Dünyada, ülkede, toplumda, partide yani hayatın her alanında devrimci bir yaklaşım, çağı yakalamanın temel düsturu olacaktır.

Sosyal demokrasinin evrensel ilkeleri, doğayla, çevreyle uyumlu, eşitlikçi, özgürlükçü, dayanışma ilkeleri etrafında bir yaşamı öngören politikalarımızın temeli olacaktır. Eşitsizliklerin, doğa kıyımının, haksız rekabetin ideolojik temeli olan neoliberalizm veya başka kılıf altında ortaya konan neoliberal politikalar terk edilmelidir. Çözüm sosyal demokrasi ve altı ok programının kalkınmacı devletçilik, sosyal devlet ve halkçılık ilkelerinin kapsayıcı ve çağdaş yorumundadır.

Sosyal demokrasinin evrensel ilkeleri, doğayla, çevreyle uyumlu, eşitlikçi, özgürlükçü, dayanışma ilkeleri etrafında bir yaşamı öngören politikalarımızın temeli olacaktır.

Bu ideolojik netlik, siyasal ve sosyal ittifaklara engel teşkil etmez. İttifak siyaseti, ittifak kuranların birbirine dönüştüğü, benzediği siyaset olmamalıdır. Tersine birbirine benzemeyen partilerin kendi kimliklerini koruyarak ortak hedef etrafında birleşmeleri, verimli bir ittifakın en önemli şartıdır.

İttifaklar parti vicdanında karşılık bulacak şekilde tasarlanmalıdır. Örneğin, partimizin seçilecek sıralarından 39 milletvekilinin başka partilere verilmesi parti vicdanında, parti tarihinde unutulmayacak bir hasar bırakmıştır. Bu süreç hiçbir parti içi müzakereye, üzerinde uzlaşılmış bir iç hukuka, objektif ölçme-değerlendirme kriterlerine dayanmaksızın ve parti içi denetime kapalı olarak yürütülmüştür. Aynı şekilde partiler arası imzalanan protokollere dair seçilmiş kurulları bilgilendirmelerin dahi yapılmadığı süreçler işletilmiştir. Bu ölçüde yetki kullanıp, sorumluluk üstlenmeyen bir yönetim tarzı kabul edilemez.

Partinin ana politikalarında paradigma değişikliği yaratacak, tarihsel veya başka esaslı tereddütler oluşturabilecek politikalar koşullar ne olursa olsun siyasi kurullarda müzakere edilerek belirlenmelidir. Bu, yukarıda bahsettiğimiz ilkeli ve kurumsal siyaset yapmanın bir gereğidir. Politika böyle belirlendiğinde, bütün boyutlarıyla ele alınıp önceden hazırlık yapılır. Parti örgütünde tüm kadroların sahiplenmesiyle siyasi kararlar kişisel temenni veya hedeflerin ötesine taşınır, toplumsallaştıracak gerekli kurumsal ve örgütsel çerçeve oluşur.

Hangi toplumsal tabanla değişim?

Biz partimizi emeğin ve tercihini üretimden yana kullananların siyasi temsilcisi kabul ediyoruz. Partimiz rantla değil hakça rekabet ortamında üreterek gelir yaratmayı hedefleyen ve bu yönde emek veren tüm üretici güçlerin haklarını savunmalıdır. Beyaz/mavi/gri yakalı çalışanların, KOBİ’lerin, çiftçilerin, girişimcilerin daha adil bir gelir düzeyine ulaşma, emeğinin karşılığını alma, onurlu ve saygın birer fert olarak yaşama hakkını toptan savunmalıdır. Emekçilerin daha az çalışma hakkını, ulaşılamama hakkını, tatil hakkını savunmalıdır. Aynı zamanda partimiz, teknolojik gelişmelerin yarattığı artı değer, zaman ve kaynak tasarrufu üzerinde işçi ve emekçinin hakkını gözetmelidir. Partimiz, günlük ve haftalık çalışma saatlerinin kısaltılmasını savunmalıdır.

Biz partimizi emeğin ve tercihini üretimden yana kullananların siyasi temsilcisi kabul ediyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi, bundan böyle emeği ve hakça rekabet koşullarında üretmeyi seçen tüm üreticileri etkileyen yeni gelişmelere kayıtsız kalmamalıdır. Sağ ve sol kavramının 18’inci yüzyıla ait olduğunu ve 21’inci yüzyılın sorunlarını çözemeyeceğini iddia eden yaklaşımı kesin bir dille reddediyoruz. 21’inci yüzyılda emekçilerin, güvencesizlerin, yoksulların, dezavantajlı grupların artan ve ağırlaşan sorunlarına sol / sosyal demokrat kimlikte bir partinin cesur ve kararlı politikalarının çare üretebileceğini ve umut olabileceğini biliyoruz.

Soma’da, Ermenek’te, Zonguldak’ta, Amasra’daki iş cinayetleri, motokuryelerin mahkum edildiği güvencesizlik, sendikal haklarını kullanmak isteyen işçilerin iş akitlerine son verilmesi 21’inci yüzyılda emeğe ve emek sömürüsüne soldan yaklaşmanın önemine dair sadece birkaç örnektir.

İş cinayetlerine, işçilerin örgütlenme ve sendikalaşma haklarına yönelen tehditlere, grev yasaklarına karşı tutum almak ve toplumu bu mücadele etrafında örgütlemek sol / sosyal demokrat siyasetin temel sorumluluğudur. Güçlü bir sosyal demokrat siyasi duruşun sendikal hareketlere, güçlü sendikaların da sol siyasete yapacağı katkı bugün mahrum olduğumuz bir sinerjidir.

Sosyal demokrat siyaset, tüm toplumsal tabanlı hak mücadeleleri ve örgütlü güçleriyle etkileşim, dayanışma ve yardımlaşma halinde olmalıdır.

Akbelen’den Cerattepe’ye, Yırca’dan Kaz Dağları’na sağlıklı yaşam hakkını savunan hem yerel hem örgütlü çevre mücadeleleriyle dayanışmak, desteklemek, büyütmek ve bu hareketlerin siyasetimize yapacağı katkının önünü açmak hedefimizdir.

Sosyal demokrat siyaset, tüm toplumsal tabanlı hak mücadeleleri ve örgütlü güçleriyle etkileşim, dayanışma ve yardımlaşma halinde olmalıdır.

Bir yandan sürdürülebilir kalkınma ilkelerine dayanan bir ekonomik düzen, bir yandan da vatandaşlarımızın ve gelecek nesillerin sağlıklı çevrede yaşama hakkı savunulmalıdır. İnsanı doğanın bir parçası görerek çevre sorunlarına çözümler üretilmelidir.

Derelerimizin daha temiz akması, her vatandaşımızın musluğundan temiz su içmesi, balıkçılarımızın sağlıklı balık tutması, temiz denizlerimizde turizm yapılması, tarımsal üretimimizin temiz topraklarımız ve korunmuş su kaynaklarımız ile sürdürülebilir hale gelmesi, rant uğruna yaşanan eko-kırımın engellenmesi hedeflenmelidir.

Dünyada yaşanan yeşil dönüşümün ve enerji dönüşümünün ülkemizde de hızla yaşanması kaçınılmazdır. Bu süreçte politikalar ülkemizi başka ülkelerin pazarı haline getirmeden, yerli ve milli üretime önem verme hedefiyle tasarlanmalıdır. Tüm yatırımların sağlıklı çevre hakkı da dahil olmak üzere tüm ekonomik ve sosyal haklara etkisini değerlendiren süreçler işletilerek, yatırımların kamu yararı gözetmesi güvence altına alınmalıdır.

İklim krizi ile mücadelede uluslararası ticarette yeni kurallar tanımlanmaktadır. İhracatımızın yarıya yakınını Avrupa Birliği’ne yapan bir ülke olarak, AB’nin ortaya koyduğu “yeşil mutabakat” ve “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması” ile sanayicilerimizin zarar görmemesi adına üretimde yeşil dönüşümü güçlü şekilde desteklenmelidir.

Küresel ısınma sonucu yaşanan iklim krizi günümüzün en kritik ve yok edici krizlerinin başında gelmektedir. İklim krizi ile mücadelede, sera gazı emisyonlarımızı azaltırken aynı zamanda iklim değişikliğine uyuma da odaklanılmalıdır.

Türkiye’nin en örgütlü güçlerinden biri de kadın hareketidir. Bugüne dek çok sayıda kazanım elde ederken, kadınların varlığına, haklarına ve özgürlüğüne yönelik sayısız saldırı girişimine de karşı koymayı başardı. Bugün içinde bulunduğumuz süreçte, kadınları ikinci sınıf insan haline getirmeye çalışanların, mevcut iktidardan güç ve destek alarak saldırıların dozajını artırdığı ortadadır. İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz çekilme kararından güç alanların artık yeni hedefleri vardır: 6284 sayılı kanun, çocukların cinsel sömürü ve istismara uğramasını engellemek için imzalanan Lanzarote Sözleşmesi, Medeni Kanun ve nihayetinde de Anayasa’da yer alan kadın-erkek eşitliği.

Türkiye’ye dayatılan bu karanlığa karşı omuz omuza, yüksek sesle ve elimizde Cumhuriyet meşalesiyle yürüyeceğiz.

Kadınlar hayatın her alanında ve elbette partimizde eşit temsil edilmelidir. Kadınların siyasetteki varlığını sayılara indirgeyen, dış halkalara hapseden değil; kadınları siyasetin merkezine taşıyacak bir yapı kurulmalıdır.

Toplumsal kazanımlar ve hakların korunması için toplumsal muhalefet ile siyasi partilerin birlikte mücadelesinin kıymeti, atılacak her adımda yol gösterici olmalıdır. Sokağın, meydanların sesiyle, parlamento kürsüsünün sesi değil ayrıştırmak, güçlü bir şekilde bütünleştirilmelidir. Bu birliktelik, sokağa çıkmaktan imtina etmeyen, hak aramaktan çekinmeyen, siyaseti kürsülere indirgemeyen, mücadeleyi dört duvar arasına hapsetmeyen bir anlayışla mümkün olacaktır.

Bu doğrultuda, kadın mücadelesinin siyasi partilerden dışlanmaması, aksine bu kuvvetli örgütlülüğün partilere de aktarılması gerekmektedir. Kadınlar hayatın her alanında ve elbette partimizde eşit temsil edilmelidir. Bunun yollarından biri cinsiyet kotaları olmakla birlikte, temel çözüm yönetim anlayışının değiştirilmesidir. Kâğıt üzerinde kalan, asla uyulmayan, yeri geldiğinde tersine işletilen kotalardan ziyade, bir anlayış değişikliğine ihtiyaç vardır. Kadınların siyasetteki varlığını sayılara indirgeyen, dış halkalara hapseden değil; kadınları siyasetin merkezine taşıyacak bir yapı kurulmalıdır.

Bugünün iktidarı gençleri bir karanlığa terk etmiştir. Gençler, devlet okullarında nitelikli ve bilimsel bir eğitim alamamaktadır. Gençler, yoksulluk ve tarikat ve cemaatlerin baskısı altında barınma kriziyle mücadele etmektedir. Laiklik ilkesi terk edilmiş; tarikat ve cemaatler gençlerin yaşam tarzına, eğitimine, kimliğine, düşünce özgürlüğüne, eğlencesine, aile ve sosyal yaşamlarına kadar birçok alanda kabul edilemez ve dayanılmaz bir müdahale aktörü haline getirilmiştir. Gençler, işsizlik ve güvencesiz çalışma koşullarıyla yarınını planlayamamaktadır. Kaybettiğimiz sadece kendilerini uçurumun kenarında, yarınsız ve geleceksiz hisseden gençlerimiz değil ülkemizin bugünü ve yarınlarıdır.

Gençler bahanelere sığınan ya da sözü dolandıran değil; samimi, net ve çözüm üreten bir siyaset beklemektedir. Bugünün koşullarında çok sevdikleri Türkiye’yi terk eden gençler, halen ülkemizin mutlu geleceği için görev almaya, katkı koymaya hazır olduklarını göstermektedirler.

Siyasetsizliğin yaygınlaşmasıyla beraber popülist ve aşırı uç hareketlerin gençleri özel olarak hedeflediği, umutsuzluğun yayılmasından faydalandıkları görülmektedir. Gençlere yalnızca seslenen değil, umudu kendisi yaratacak olan gençlerle birlikte karar veren, katkıya ve yol arkadaşlığına açık, cesur bir siyaset anlayışına ihtiyaç vardır.

Gençler bahanelere sığınan ya da sözü dolandıran değil; samimi, net ve çözüm üreten bir siyaset beklemektedir.

Kısacası, hedeflediğimiz değişim emekten yana, üretimden yana, çevreden yana, kadınlardan yana, gençlerden yana olan tüm güçleri bir araya getirdiğimiz yeni, cesaretli ve özgüvenli siyasetimizle hayat bulacaktır.

Hangi parti içi yeniliklerle değişim?

Cumhuriyet Halk Partisi, temelini Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin oluşturduğu, yüz yıllık tarihi ile Dünya siyaset tarihinin en önemli örgütlerinden biridir. Geride kalan bir asırlık süreçte önemli değişimler ile kendini yenilemiştir. Çok uzun yıllardır tek başına iktidar olmamasına ve hatta darbeciler tarafından kapatılmasına rağmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanma devrimlerinin savunucusu ve taşıyıcısı olma ülküsü ile dimdik ayakta kalmayı bilmiştir.

Dünya tarihinin gördüğü en cefakâr siyasal örgütlerden biri olan partimizin emekçileri, daha fazla parti içi demokrasi, daha etkin bir örgüt, daha verimli bir siyasal çalışma hayal etmektedir. En önemlisi bu haklı taleplerini adeta haykırmaktadır. Her kurum, yenilenme ve değişim ihtiyacı taşır ve dönem dönem çeşitli atılımlarla kendini güçlendirir. CHP tarihi de bunun örnekleri ile oldukça zengindir. Uzunca bir süredir partimizin tek başına iktidar olamadığı gerçeği ortadadır. Gerek ülkemizin içinde bulunduğu durum gerekse çağımızda yaşanan büyük toplumsal, ekonomik, siyasal ve teknolojik değişimler göz önüne alındığında partimiz için değişim artık kaçınılmaz hale gelmiştir.

CHP, yeni dönemde toplumun hak taleplerinin yalnızca Parlamento’da değil, sahada ve sokakta da sözcüsü olacaktır.

CHP, yeni dönemde toplumun hak taleplerinin yalnızca Parlamento’da değil, sahada ve sokakta da sözcüsü olacaktır. Bir yandan Meclis’te sivil toplumun sesini yükseltecek, diğer yandan sivil toplum ile etkileşim içinde Parlamento dışı etkin muhalefet yöntemlerini destekleyecektir.

Tek adam rejiminin bütün demokratik kanalları tıkadığı, medyayı kontrol ettiği, büyük bütçelerle güçlü bir kara propaganda ağına sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Saray rejiminin, sesimizin duyulmaması, önerilerimizin anlaşılmaması, yaptıklarımızın görülmemesi için çok yoğun ve profesyonel bir çaba içinde olduğu aşikardır. Bu durumun tespitini seçimden sonra ve seçim yenilgisinin gerekçesi olarak ifade etmek yerine, bu kuşatmayı kırmak için parti örgütümüzün demokratik, etkin katılımını harekete geçirmek zaruridir. Toplumla bağ kurabilme, toplumu örgütleyebilme ve propaganda için elimizdeki yegâne ve en güçlü güvence örgütümüzdür.

Hedefimiz partimizi sadece Türkiye’nin en iyi yönetilen siyasi partisi değil, en iyi yönetilen kurumu haline getirmektir.

Hedefimiz partimizi sadece Türkiye’nin en iyi yönetilen siyasi partisi değil, en iyi yönetilen kurumu haline getirmektir. Hesap verebilir, denetlenebilir, şeffaf, katılımcı süreçleri işleten, denge denetleme mekanizmalarını etkinleştiren, ölçme değerlendirmeden en iyi şekilde yararlanan canlı ve diri bir kurumsal yapı hedeflenmelidir. Örgütlerimiz, siyaset üreten, toplumsal bağları güçlü, yeni mücadele biçimleri yaratabilme kapasitesi yüksek bir yapıya kavuşturulmalıdır.

İkinci yüzyılın CHP’si, üye yapısı, örgütlenme biçimi, karar alma süreçleri, parti yönetimi, parti içi demokrasi, katılım ve etik ilkeler bakımından köklü değişimler ile yoluna devam etmelidir.

Gelişen, Güçlenen, Büyüyen Bir Örgüt ve Üye Tabanı

Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaklaşık 1,4 milyon üyesi vardır. Parti üye yapımızın cinsiyet, yaş vb. açılardan ülke demografisine daha uyumlu hale gelmesi, üye tabanımızın sağlıklı bir yapıya ulaştırılması, üye sayımızın arttırılması yönünde bir üye reformu başlatılmalıdır. Üye yapısının aktif ve pasif üye olarak ikiye ayrılması gereklidir. Aktif üyeliğin, kişisel inisiyatife bırakılmayan, ölçütleri (eğitim, aidat, katılım, sandık görevi) net olarak tanımlanmış bir yapı haline getirilmesi zorunludur. Bilgi teknolojilerini kullanarak her bir üyemizin parti çalışmalarına katılımı, görevlerini yerine getirmesi, seçimlerde aldığı görevler ve elde ettiği sonuçlar objektif ölçütlerle kayıt altına alınmalıdır. Üyelerimizin yaptıkları görevler üzerinden, partide görev alma, yükselme, aday olma ve seçilmede bu ölçütlerin etkili olmaları sağlanmalıdır. Tüm bu süreç ve değerlendirmelerde gençler ve kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır.

Üyelerimizin yaptıkları görevler üzerinden, partide görev alma, yükselme, aday olma ve seçilmede bu ölçütlerin etkili olmaları sağlanmalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi örgütlerinin kongreden kongreye yetki alan ve aldığı yetkiyi neredeyse tamamen kişisel beceri ve tercihlere teslim eden bir yapıdan kurtarılması öncelikli görevlerden biridir. Bu amaçla, Parti örgütlerimizin görev, yetki ve sorumlulukları yeniden tanımlanacaktır. Kurullar arası hiyerarşinin katılımcı ve demokratik bir yapıya kavuşması sağlanacaktır. Alt kurulların, parti politikaları, çalışma biçimi ve etik kurallar bakımından herkes tarafından bilinen ölçütlerce (etik, performans, parti politikalarına uyum vb.) izleneceği bir denge-denetleme mekanizmasını kurulacak, keyfi ve gerekçesiz görevden almalara tümüyle son verilecektir. Tüzüğe aykırı biçimde uzun süreli geçici kurul (kayyum) eliyle yönetme uygulaması partiden silinip atılacaktır.

Benzer şekilde, alt kurulların üst kurulları aynı ölçütlerle izlemeye tâbi tutacağı güvenoyu, geri çağırma ve benzeri denge-denetleme unsurları getirilecektir. İçinde bulunulan yüzyılın teknolojik ve bilimsel kazanımlara dayalı iyi yönetim ilke ve prensipleri temel alınarak partimizde büyük bir kurumsallaşma reformu başlatılacaktır.

Partimizin en temel örgütlenme birimi ilçelerdir. Ancak özellikle büyük kentlerde, nüfusu neredeyse Anadolu’daki kent merkezleri kadar olan mahalleler vardır. Parti’nin temel örgütlenme odağı nüfus ve demografik kriterler göz önüne alınarak belirlenecektir. Büyükşehirler, il-ilçe merkezleri ve köylerde farklılaştırılmış bir yapısı olan mahalle yönetimleri oluşturulacaktır. Bu yönetimler seçimle gelmelidir. Üye sayısı az olan köy ve mahallelerde belirli bir süre için tek bir parti temsilcisi ile çalışma uygulaması devam edilecektir, ancak güçlü bir üye kazanım programı ve yoğun bir destekle üye sayısının artması sağlanacaktır.

Parti binalarımız, büyükşehirlerden başlamak üzere günün koşullarına uygun hale getirilecektir. Başta kadınlar ve gençler için olmak üzere sadece siyaset yapılan alanlar değil aynı zamanda birlikte zaman geçirilen, sosyal faaliyetler gerçekleştirilen toplumsal buluşma alanları haline getirilecektir.

Siyasi Partiler Kanunu’na paralel olarak kurulan ilçe-il-genel merkez örgütlenmesi partimizin ihtiyaçlarını karşılamakta yetersizdir. Kanunun gerektirdiği yapılara ek olarak yeni örgütlenme alanlarının oluşturulması zorunludur. Bu amaçla; dijital bir çağda olduğumuzun ve insanların bulundukları coğrafi mekânın dışında ilişkilere sahip olduklarını göz önüne alarak, mekândan bağımsız dijital örgütlenme alanları tanımlanmalıdır. Özellikle gençler, ev kadınları, engelliler, iş hayatında olması nedeniyle geleneksel parti çalışmalarına katılmayan/katılamayan çalışanlar, iş insanları ve akademisyenler için birim bazlı dijital örgütler kurulacaktır. Belirli sayıda ilçe ve/veya ili kapsayan havza örgütlenmeleri oluşturulacak, ortak sorunlara ortak çözümler, politikalar ve etkinlikler düzenlenecektir.

Parti Yönetimi ve Parti İçi Demokrasi

Partimizde karar alma ve aday belirleme süreçleri neredeyse tamamen merkezileşmiş, üye ve örgüt yapısının sağlıksız olduğu iddia edilerek önseçim terk edilmiştir. Parti kararları çok büyük ölçüde atanmış danışmanların yönlendirmesi ile belirlenmektedir. Bu durum partimizi tabandan beslenen, farklı görüşlerle zenginleşen, yeni siyasal aktörler üreten bir yapıdan yoksunlaştırmakta, örgütleri tamamen edilgen bir hale getirmektedir. Örgüt, yalnızca afiş asma, broşür dağıtma, etkinliklere kalabalık yaratma ve seçim günü sandıkta görev alma gibi görevlerin ifa edildiği bir yer haline gelerek her geçen gün kan kaybetmektedir. Bunları aşmak ve parti örgütlerinin devinimini arttırarak, yeni siyasal fikirler ve aktörler sağlayan bir kaynak haline getirmek zorunludur.

Parti kararları çok büyük ölçüde atanmış danışmanların yönlendirmesi ile belirlenmektedir. Örgüt, yalnızca afiş asma, broşür dağıtma, etkinliklere kalabalık yaratma ve seçim günü sandıkta görev alma gibi görevlerin ifa edildiği bir yer haline gelerek her geçen gün kan kaybetmektedir.

Bu amaçla:

  • Üye reformu ile birlikte, parti yönetiminde uygun dijital yöntemlerle, tüm üyelerin sürece dâhil edilmesi sağlanacaktır.
  • Mevcut mevzuatın getirdiği sınırlamaları aşacak şekilde her kademede seçimlerde doğrudan üyelerin etkin söz sahibi olacağı yöntemler geliştirerek, üye iradesi partinin esası kılınacaktır.
  • Genel Başkan tüm üyeler tarafından seçilecektir.
  • Mahalle, ilçe ve il kongrelerinde aktif üyelerin katılımı ile çarşaf liste usulü temel alınacaktır.
  • Milletvekili, belediye başkan ve meclis üyeleri adayların belirlenmesinde önseçim temel olacaktır.
  • Aday belirleme süreçleri ve adaylarda aranan özellikler nesnel ölçütlerle tanımlanacaktır.
  • İhtiyaç duyulan uzmanlık kadroları için yasadan gelen merkez yoklaması hakkının kullanılması halinde, bu çerçevede bir dönem milletvekili olarak görev alanların bir sonraki dönem önseçime girmesi zorunlu hale getirilecektir.
  • Genel merkez yöneticiliği, milletvekilliği, belediye başkanı ve meclis üyeliği için 3 dönem sınırı getirilecektir, bir sonraki dönem için performans ölçütleri tanımlanacaktır.
  • Kadın, genç ve engellilerin parti organlarındaki ve aday listelerindeki temsilinin arttırılması sağlanacak, adaylıklar fermuar yöntemi ile uygulanacaktır.
  • Yasal nedenlerle belirlenmesi gereken yönetim ve delegasyonlar, nispi temsil ile belirlenecektir.
  • Partinin en üst karar organı olan Parti Meclisi’nin üye sayısı arttırılacaktır. PM, her ilin büyüklüğüne uygun olarak en az bir temsilcisinin olduğu bir yapıya kavuşturulacaktır.
  • MYK üyelerinin üçte ikisi PM tarafından seçilecek, Genel Başkan tarafından atanan MYK üyelerinin PM’den güvenoyu alması esas alınacaktır.
  • PM, gerçek bir meclis gibi çalıştırılacak, parti politikalarının belirlenmesinde mutlak söz sahibi kılınacaktır.
  • Parti politikalarının belirlenmesinde, mahalleden genel merkeze görüşlerin iletilmesini sağlayacak demokratik tartışma ve karar alma süreçleri oluşturulacaktır.
  • Parti yönetimi seçilmişlerin etkin olduğu bir yapıya kavuşturulacak, danışmanlar uzmanlık alanlarında görüşlerine başvurulan doğal pozisyonlarına çekilecektir.
  • Genel merkez ile il-ilçe yönetimleri arasındaki bağ güçlendirilecektir. İl Başkanlarımız düzenli toplantılar ile siyasal süreçlerimizin aktörü haline gelecektir. İlçe örgütlerimizin politika önerilerinin ve sorunlarının ele alındığı düzenli bölge toplantıları gerçekleştirilecektir.
  • Genel merkez tarafından örgütlerimize gönderilen mali yardımlar yetersiz kalmıştır. Ağırlaşan ekonomik krizle birlikte örgütlerimiz ciddi mali sorunlar yaşamaktadır. Genel merkezde mali disiplin sağlanacak, örgütlerin parti bütçesinden aldığı pay artırılacaktır.
  • Türkiye’nin temel sorunlarının ele alınacağı uzmanlık masalarından müteşekkil bir Parti Akademisi kurulacaktır.
  • Parti Okulu yenilenecek, yetişkin eğitimi alanındaki gelişmelere uygun bir yapıya kavuşturulacaktır.
  • Tüzüğümüzde yer alan Etik Kurul oluşturulacak, işlerlik kazandırılacaktır.
  • Küçük Kurultay yeniden tüzüğe girecek ve işlev kazandırılacaktır.
  • Parti tabanını da sürece dahil edecek bir Program Kurultayı ve Tüzük Kurultayı ivedilikle toplanacaktır.

Görüş Bildir