İktidar İçin Değişim

ÜLKEMİZ NE DURUMDA?

20 yılı geçen AKP iktidarında demokrasimiz büyük yara aldı, toplum kutuplaştırıldı, özgürlükler sınırlandırıldı. Güçleri tek elde toplayan Cumhurbaşkanlığı Sistemiyle, Meclis işlevsizleştirildi, denge denetleme ortadan kaldırıldı. Çağdaş toplumun en önemli güvencesi yargı bağımsızlığı ayaklar altına alındı. Medya grupları, kamu imkanlarıyla iktidara yakın sermaye tarafından ele geçirildi. Basın özgürlüğü, dolayısıyla vatandaşın tarafsız ve doğru habere ulaşma imkanı yok edildi. Üniversitelerin özgürlükleri tümden ortadan kaldırılarak akademik dünya çökertildi.

Bu gelişmeler, toplumun üretken katmanlarında güven bunalımı yarattı. Kamunun kaynaklarını ahbap-çavuş ilişkileri ile ranttan yana dağıtan siyasi yaklaşım ülkemizin verimli yatırım ve üretim kapasitelerini eritti. Sanayi yapımızda, merkez ülkelerin çevreye dayattığı, düşük katma değerli, emek yoğun ve çevre kirletici nitelikte üretim anlayışı hakim kılındı. İnşaat başta olmak üzere belirli alt sektörlere dayanan, sürdürülebilirlik ve kapsayıcılıktan uzak bir sınai büyüme, istihdamda arzu edilen artışların gerçekleşememesine neden oldu. Yaratılan yetersiz istihdam ise milyonlarca insanı ekonomik sömürü ve güvencesizliğin kıskacında bıraktı. Gençler geleceklerini kaybettiklerine dair umutsuzluğa itildiler.

Kamunun kaynaklarını ahbap-çavuş ilişkileri ile ranttan yana dağıtan siyasi yaklaşım ülkemizin verimli yatırım ve üretim kapasitelerini eritti.

Ekonomi bilimi ile çatışan, rasyonellikten ve en önemlisi ekonomik kalkınmanın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak para politikaları sonucunda halk enflasyon, döviz kuru ve faiz sarmalında yoksullaştırıldı. Gerçek enflasyonun üç haneli rakamlara ulaşması işsiz ve dar gelirli, sendikasızlığa ve asgari ücrete mahkum edilmiş milyonların felaketi oldu.

Türkiye’nin en önemli yeraltı, yerüstü varlıkları, doğası ve yaban hayatı gözden çıkartılarak yabancılara peşkeş çekildi. Sermayenin çıkarlarına teslim edildi. Dünyada tarımın başladığı bu verimli topraklar, gıda enflasyonunda maalesef dünyanın ilk beşi arasındadır. Sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilme sadece küçük bir azınlığın kullanabildiği bir hakka dönüştü.

Geçim krizi ile eş zamanlı günden güne derinleşen ve öğrencileri, hayata yeni atılan gençleri, mavi – gri – beyaz yakalı tüm çalışanları, orta sınıfı etkisi altına alan bir barınma krizi yaratıldı. Tasarruflarla ev satın almak imkansızlaşmıştır. Kiralar ödenemez hale geldi. Bir ev, bir araba sahibi olabilmek ne çalışırken ne emeklilikle ulaşılabilecek hedefler olmaktan çıktı. Yurttaşlar, ihtiyaçlar hiyerarşisinin en alt basamaklarına mahkum edildiler. Çağı yakalayan, herkesin eşit imkanlarla erişeceği eğitim imkanları iktidar partisinin ideolojik tercihleri ile yıkıldı.

İzlenen makroekonomik politikalar sonucunda ülkenin tüm üretici güçlerinin kuşaklar boyu, emek emek biriktirdiği uluslararası rezervler yok edildi. Dış sermayeye muhtaç ekonomik yaklaşım sonucunda makroekonomik ve finansal sürdürülebilirlik göstergeleri bozuldu. Daha da vahimi, ülkemizin ekonomik ve siyasi bağımsızlığı ipotek altına alındı.

İzlenen makroekonomik politikalar sonucunda ülkenin tüm üretici güçlerinin kuşaklar boyu, emek emek biriktirdiği uluslararası rezervler yok edildi.

Ülkemiz yanlış politikalar sonucunda Avrupa’nın sığınmacı deposu haline getirildi. İnsan hayatı üzerinden yapılan pazarlıklarla şehirlerimiz gettolaşmaya başladı. Güvenlik ve kayıt dışı çalışma sorunları önemli ölçüde arttı. Sığınmacı sorunuyla ülkemizin itibarı düşürüldü. Var olan toplumsal barış ile insan hakları sorunları ve ekonomik krizin yükü giderek ağırlaştı.

Sosyal devlete yönelik ihtiyaç ve talebin karşılanmaması halinde aşırı sağ partiler tarafından “ötekilere” yıkılan sorumluluk, dünyada yeni politik krizlere yol açtı. AKP yönetimi ise küresel ekonomik ve politik dönüşümde ülkemizi dünyadaki çözüm arayışının bir parçası olarak konumlandırmadı. Aksine kendisi bu düzenin bir bileşeni olmayı tercih etti. Sığınmacı sorunu başta olmak üzere birçok alanda bağımsızlık ve egemenlik ilkeleri zedelendi. Devletimizin birikimi ve kültürü tüm alanlarda olduğu gibi dış politikada da terk edildi.

Küresel ölçekte yaşanan büyük değişimler iktidar tarafından ıskalandı. Dönüşen üretim ilişkileri, dünyada yaşanan şiddet, terör, göç hareketleri ve sosyal adaletsizliğe yönelik çözüm arayışları doğru tahlil edilmedi. Çok kutuplu bir düzene geçişle birlikte jeopolitik çatışmalar yeniden alevlendi. Pandemilerin sıklaşacağı ve iklim krizinin yol açacağı insani yıkımlara dair tespitler ıskalandı. Üretim tarzlarında meydana gelecek değişim üretim ilişkilerini ve üretici güçleri etkiledi. Sermaye birikim süreçlerinin tıkandığı her dönem üretim biçimlerini değiştirme zorunluluğu ortaya çıkmış, böyle dönemlerin sonucunda eskiyen modeller parçalanmış ve yeni yapıların doğmasına neden olmuştur. Bugün de bir kez daha değişim dinamiği küresel boyutta hissedilmektedir. Türkiye ise böyle bir döneme dünyayı okumaktan, Cumhuriyet birikimlerini ve ulusal çıkarları koruyacak tedbirleri almaktan yoksun bir iktidar döneminde yakalandı.

Görüş Bildir